Çok eski zamanlarda İsa’ya aşık yedi genç bir mağaraya kapanmışlar Efes’te: Yemliha, Mislina, Mürselina, Mernuş, Tebemuş, Sazenuş, Kefeştatayuş’muş adları, bir de köpekçikleri varmış: Kıtmir. Ne yapsınlar ki barınamamışlardı koca şehirde; yıllar geçmiş, bir zamanlar Paulus’un vaazlarına kulak asmayan Efesliler, güçlü hatibin şehre ikinci gelişinde bu İsa dininde bir şeyler var diye düşünmeye başlamışlar.
Hem yalnız Paulus değil, Yuhanna da gelmemiş miydi, İsa’nın anası dediği bir kadıncağızı getirip yerleştirmemiş miydi Lysimakhos surlarının ötesinde pınarların yemyeşil çağladığı bir yamaca? Oldum olası tanrı anaları görmüştür Efesliler, şehrin kurucusu Amazon tanrıçaydı, ulu Artemis’ten doğmuştu yeryüzüne ne kadar canlı, ne kadar bitki varsa. Ama Artemis papazları para babası olmuşlar, habire yığıyorlardı altınları tanrıçanın sütundan bir ormanla çevrili tapınağına, fakir fukarayı hiç sokmuyorlardı içeriye; banka olmuştu orası.
Yoksulların koruyucusu İsa’dan yanaydı bu yedi genç, ama Hıristiyan olduklarını söyleyemiyorlardı açık açık, çünkü devlet denizaşırı göçmüş, Roma denilen şehre yerleşmişti. Roma’nın zorbası Decius puta tapmayan kim varsa kafasını uçurtuyordu Efes’te. İsa’ya tapan bu yedi genç de Panayır dağının dibine dek inen bir mağara bulmuşlar, oraya sığınmışlardı. Mağara kapısına Kıtmir’i bekçi dikmişlerdi. Bir gece derin derin uyuyorlarmış ki, Decius’un polisleri gelip mağarayı koca kayalarla örtmüşler. Yedi genç aldırmamışlar karanlığa, uyuyorlarmış nasıl olsa. Aylar, yıllar, yüzyıllar geçmiş, yedi genç uyuyor, Kıtmir de uyuyormuş. Bir sabah incir ağaçlarının altında keçilerini otlatan bir çoban mağaranın önündeki kayanın biraz kaydığını görmüş, var gücüyle yaslanmış kayaya, onu biraz oynatmış, derken mağaranın içine bir güneş ışını sızmış.
Kıtmir uyanmış, havlamış, Yedi Uyurlar da uyanmışlar ve bakmışlar ki yiyecek bir şey yok. Git, demişler Memuş’a, fırından bir ekmek al. Eline bir bakır para da vermişler. Mernuş çıkmış, Panayır dağını kıvrılıp Mermer caddeye iniyormuş ki, kaldırımların üstünde haçlar görmüş. Uyku sersemi olduğundan pek aldırmamış, başı öne eğik yürümeye de alışıkmış öteden beri. Pazar yerine gelip dükkana girince, parayı uzatmış, bir ekmek almış. Fırıncı parayı elinde evirmiş, çevirmiş, Mernuş’un yüzüne bakmış ve “Hırsız!” diye basmış çığlığı! Koşuşmuşlar, sımsıkı yakalamışlar Mernuş’u: “Kalpazan!”, “Nerede basmış bunu?”, “Mağaradan geldi”, “Hırsız yatağı orası!”.
Mernuş şaşkına dönmüştü. Neyse ki uyanık bir polis paraya daha yakından bakacak olmuş: “Decius. Ha bildim, devletlu imparatorumuzun dedesiydi, “Yok canım, Theodosius’un dedesi de Theodosius’tu”. Bir tartışmadır gitmiş, kavgaya son vermek için almışlar Memuş’u Yuhanna kilisesine götürmüşler. Oradan başpapazla birlikte mağaraya. İş anlaşılmış, başpapaz da fetvayı vermiş: Bu bir mucizeydi, ama Ruhülkudüs’ün yapamayacağı mucize yoktu.
O arada imparator II. Theodosius nasıl haber almışsa almış, Bizans’tan Efes’e koşagelmiş, takdis etmiş Yemliha’yı, Mislina’yı, Mürselina’yı, Mernuş’u, Tebernuş’u, Sazenuş’u ve Kefeştatayuş’u, Kıtmir’i de okşamış. Sonra Efesli yedi gençle sadık köpekleri yine uykuya dalmışlar ve o gün bugün bir daha uyanmamışlar.
Atatürk, Yedi Uyurlar Mağarası - Selçuk, Selçuk/İzmir, Türkiye
Yorum ekle